GÜNLER AĞIR
Merhabalar, sonunda bende covit gibi bizleri perişan eden, bu illetten bahsetmek istedim. Rakamsal durumunu ve gelişmeleri hergün sağlık bakanımızdan dinliyoruz. Bilimsel tarafını ise vefakar doktorlarımızın ve profesörlerimizin demeçlerinden dinliyor, okuyoruz.
Ben maneviyat bölümündeyim bu illetin. Anneannemin bir sözü vardı.
"Çok yemenin azgınları" derdi bizlere, yaramazlık yaptığımız zamanlarda. Tabi sadece, yemek yemek değildir bu sözün içeriğindeki "Yemek"
Bizim nesil, çocuklarımızda buna dâhil olmak üzere, kıtlık görmedik refah içinde yaşamış olmasak bile savaşlarla ya da kuraklıkla gelen kıtlıkları görmedik. Peki, biz insanlar ne yaptık? Egolar, hırslar, benlikler, güç sahip olma duyguları, iktidar, mevki, makam gibi hasletler için, bu dünyayı katletmeye utanmadık, utanmayacağızda.
Doğaya, denizlere, havaya, bilinçli ve sorumsuzca tahribatlar veren insanoğulları. Bu katliamlarda, hiç günahı olmayan hayvanlarıda perişan eden insanlar. Dünya güzel insanların yüzü suyu hürmetine yaşarken, ahlar, beddualar üzerinede felaketler yaşamıyor mu? Onca ahların insanlığa bir uyarısı olacak elbette. Kendinize, çeki düzen verin diyecek elbette.
Ormanları yok edip kentler imar ettik. Yağmurları kuruttuk kar hiç yok ( Bu yıl bize bereketini sundu şükür ki kar. ) Kıtlıktan korkup yağmur duasına çıkıyoruz. Allah kendisine açılıp yağmur isteyen ellere ne diyecek, ben size akıl verdim, diğer canlılardan daha üstün gördüm ve aklın yanına fikir ekledim, neden akılcı, bilimsel düşünmediniz, her yeri kuruttunuzda şimdi bana el açıyorsunuz yağmur istiyorsunuz demez mi ? O yüce yaradan, ağaçların, evsiz bıraktığımız hayvanların, tek bir otun dahi ahını duymaz mı ? Aklımızı başımıza neden alamıyoruz. Ağladı ağaçlar, ağladı hayvanlar onların gözyaşlarında uyarılar saklıydı insanoğullarına. Bir ülkeyi değil dünyayı uyardı bu illet.
Ölmekten başka çaresi kalmayan, eziyet edilen kadınlarımız, ahı var onların arşa yükselen. Kanları kurudu birçok erkeğin ellerinde, kurutmazmı yaradan bu kainat.
Hele dini kullanmak, dindar görünüp her türlü pisliği mübah saymak, yaradanın sabrı büyük.
Geleceğimiz olan çocuklarımız birçoğu katılabildiler mi bu dünyanın şarkısına. Binlercesi krallık yaşarken bir kuru ekmeğe, bir yudum sevgiye muhtaç çocukların ahı var bu dünyaya. Allah bizi gözle göremediğimiz bir virüsle uyarıyor. Kötülüğü, kalleşliği, talanı bırakın diyor.
Günler ağır
Günler ölüm haberleriyle geliyor
En güzel dünyaları yaktık ellerimizle
diyor. Nazım Hikmet
Gençlerimiz, düşünürlerimiz, bizim için yazan çizen, sanatçılarımız ve siyasetçilerimiz öldürülmediler mi, kanlı değilmi bu topraklar, hayatları yarım kalan, hatta başlamadan bitenlerin ahları var bizim yaşamlarımızda.
Asırlar öncesinden bizlere sevgiyi, hoşgörüyü anlatmışlar Anadolu erenleri yaydıkları ışıkla. " Yaratılmışı severiz yaradandan ötürü " der. Yunus Emre. Irk, din, mezhep ayrımı gözetmeden yaratılmışların en mükemmeli olarak sarılmalıyız birbirimize.
Bu dünyada ki cenneti yok ettikten sonra, öteki dünyada cennet ummamıza hakkımız varmı dır.
" Gel ha gel, insan olda gel " diyor ya Hacı Bektaş Veli, daha ötesi yoktur diyorum.
"Sorgulanmayan bir yaşam, yaşanmaya değer değildir" Sokrates.
Güzel ve insani yaşamların bizlerle olmasını dileyerek, sizlere hoş kalın derken şiir'imi bırakıyorum samimi gönüllerinize.
GÜNEŞE DOĞRU
Takunyalar giymişti ayaklarına ölüm
Şehirlerde, köylerde, uzak ülkelerde
Ağaran sabahla birlikte
Çınladı ayak sesleri sokaklarda
Havanın soğuk soluğundaydı ölüm
Soylu bir atı arabaya koşmak gibiydi
Evlerinde insanlar
Toprak uyanırken
Badem çicekleri susuyordu
Solmuştu doğmadan yapraklar
Okullar öksüzdü okullar
Babaların çökmüş omuzları kadar kederliydi
Kırk kat perde indi evlerin camlarına
Güneşten bahardan korkarak
Hâlbu ki,
Her gece batarken
Yıkanmıştı güneş denizde
Sesizce ağlıyordu parklar
Kuyuların çıkrıkları bile
Sadece köpekler uluyordu
Kimsesiz duvar diplerinde
Parıldayan yüzüyle
Gülen güneşe doğru
SEREN